HANGİ AHLAK?

Ahlak; bir toplumun sahip olduğu davra- nış biçimleri, yarattığı değerler ve kurallar bütünüdür.Toplumlar geliştikçe bu değer- ler ve kurallarda da değişim yaşanır elbet- te ki. Veya o günün koşullarına güncelle- nir yaşamın kendi doğal akışı içerisinde. Geri olan yanlar günün toplumsal değer- lerine göre yeni şekiller alır.

Yalnız bir engel var. Sömürü ve sınıflar ger- çeği. Ezen ve ezilenlerin çatışması. Sömü- rücülerin sömürüyü gerçekleştirebilmesi, egemenliği altındaki insanlığı uyuşturarak sömürebilmesi, onların uyanmasını ve sorgulamasını engellemek için; yeniden oluşturduğu, deforme ettiği, var olan ah- lak anlayışını tersyüz edip, yozlaştırdığı da bir gerçek. Peki bizim tarihin akışından an- ladığımız bu mu olacak?

Egemenlerin dayattığı ahlak anlayışı bu doğal akışa büyük bir darbe vuruyor. Var olanın içini hızla ve bulunduğu her yerde yok ediyor, boşaltıp kendi kirli, kokuşmuş, insan öğüten ve insanı değersizleştirip bir torbaya dönüştüren bir anlayışı yerleşti- riyor. İnsanın doğasına uymayan, doğası- nı bozan, kimyasını bozan ne varsa onu bulup hakim kılıyor. Büyük örneklerle, reklamlarla, medya, moda, şarkı her şeyiy- le saldırıyor her şeyimize. Uzun yıllar bo- yunca insanlığın birbirine aktardığı, bedel- lerle, emeklerle biriktirdiği değerleri kısa sürede bir“hiç”haline getiriyor. Sorun bur- da..“Hangi Ahlak”derken bunu hatırlatmak istiyoruz tekrar.

Bildiğimiz iki sınıfın savaşında, bugünkü adıyla kapitalistler halka ait ne varsa elin- den almak ister. Kendi varlığının koşulu, halkın olumlu değerlerinin çalınmasıdır. Halkın değerlerinin yozlaştırılmasıdır. Kit- lelerin ahlaksızlaştırılmasıdır. Uyuşturu- cu, fuhuş, hırsızlık, saygısızlık, çarpık moda anlayışı, özenticilik, bunalımlar, intihar vakaları ve daha birçok şey hep bu poli- tikanın sonucudur.

Dizilerle ve yarışma programlarıyla sağlık- lı bir bakışla “ucube”, “ahlaksız” görebile- ceğimiz ne kadar davranış biçimi varsa, bunlar“kuralmış”,“böyle yapmak gereki- yormuş” gibi veriliyor beyinlerimize. Bir- çok düşüncede de şöyle yanlış bir etki ya- pıyor: “Büyük çoğunluk böyle yapıyor” duygusuna kapılıyor. İşte bu yanlış elimiz- den değerlerin uçup gitmesinin başlangıcı oluyor. Yani düzene uyuyoruz, uydu- ruyoruz. Bir yarışma programında insan- ların aşağılanması, onurlarının kırılması düzene uydurmak veya değerlerin uçup gitmesi değil midir? Veya bu yapılanı normal görmek. Topyekün bu televizyon dizi, yarışma veya programlarının ezici çoğunluğu insanların birbirlerine hitaplarını bozuyor, birbiri hakkındaki düşüncelerini kirletiyor. Güvensizliği, samimiyetsizliği yayıyor. Ahlaksızlğı öğretiyor. Umutsuzlaştırıyor, kadercileştiriyor ve daha ne kadar olumsuzluk varsa. Her tarafı zarar doğuran bu düzene“uymak” veya“uydurmak”ne kadar haklı bir gerekçe?

Adeta, bu düzenin dediğini dememek, yaptığını yapmamak geri kafalılığın, modern olmamanın hatta birçok kez“terörist” olmanın göstergesi haline gelmiştir. Modern olmak, çağdaş insan olmak böyle düşünüp böyle yaşamaksa tabi ki biz böyle modernlik bizden uzak gitsin deriz. Kapitalistler kendi yarattığı çöplüklerde kendileri debelenip dursunlar. Bizi, halkı bulaştırmasına izin vermememiz gerekiyor. Bunu yapabilmek, böyle güçlü durabilmek için de tabi ki kendimizi, birbirimizi eğitmemiz, okumamız, öğrenmemiz, sorgulamamız, soru sormamız, savaşmamız gerekiyor, örgütlü olmamız gerekiyor. Yoksa bu koca dünyanın içinde birer birer yok oluyoruz. Kendimize, eşimize dostumuza, değerlerimize yabancılaşıyoruz.

Yani iki sınıf, iki ideoloji ve iki ahlak… Kapitalist sistem çürümüş ve kokuşmuştur. Bu sistemin ahlakı da çürümüştür tıpkı kendi gibi. Burjuvazinin ahlak anlayışını anlamak için kültürüne bakmak yeterlidir.

O halde tarihin doğal akışı nedir? Gerçek ahlak nedir? Halkın ahlakı nedir? Doğru olan ne olmalıdır? Gerçek ahlak, milyonlarca insanın emeğini çalanlara, çocukları açlıktan öldürerek zenginleşenlere, halkın bugün bu sorunlarla uğraşıyor olmasına karşı mücadele etmektir. Ahlak dediğimiz bu ahlaksızlıklara karşı durmak, mücadele etmektir. Zulmün büyüğü bilip de susmak, sineye çekmektir olanları.

Saçlarımızdan tutup yerlere atmaları, başımızda açtıkları yaralar, kırılan kollarımız canımızı yakar, etlerimiz çürüyene kadar dövülmek elbette gücümüze gider. Ama içimizin çürümesi, çürütülmesi daha iyi değil ki bundan. Anası yaşındakilere yapmadıklarını bırakmayanlar, 14’ünde çocuklarımızı en adi şekilde katledenler, madencileri, işçileri onar onar, yüzer yüzer ölüme gönderip de çıkıp ekranlarda yüzsüzce, hiçbir şey olmamış gibi anlatanlar gösteriyor bize bu düzenin ahlak anlayışını.

Düzen kirletir, devrim temizler. Böylesi bir ayrımı temsil eder iki sınıfın savaşı. Onların kirlettiğini devrimcilerin savundukları değerler temizleyecek. Bu zehirin panzehiri devrimcilerdir, devrimciliktir. Halkın savunacağı da devrimcilerin gösterdiği devrimci ahlaktır.


AYŞENUR YAYLA – 1 Ocak 2015 – Tavır Dergisi

Common phrases by theidioms.com