TEK YOL ÖLÜM

“Eğer ölüm tek çözümse, doğru yolda değiliz.
Doğru yol yaşama, güneşe götürür…
Ağlamayın. Hayır, hayır ağlamamalıyız!
Korkunç bir gürültü çocukluğunun sevincini
ona geri vermeye yetti. Siz de gülüşünü
hatırlıyor musunuz? Bazan nedensiz de gülerdi.
Ne kadar gençti! Şimdi de gülüyor olmalı.
Mutlaka gülüyordur, yüzünü toprağa yaklaştırmış… “
Albert Camus

Aynalara yüzünden başka her yerini tutabilirsin
Yumruk halini almış elini
Yüreğindeki çarpıntıyı
Beyninin haritalarında uçurumlar açan kuşkuyu
Her şeyi, her şeyi tutabilirsin
Ama yüzünü asla
Çünkü orada acılar durup durup
İronilere iltica ediyor hala
Cumhuriyetinin bayrağını yenilemelisin

O bayrak ki
Turuncu üstüne kara bir zemini dalgalandırıyor
İki kat dikilmiş kumaşı
Sen ki çoktan
Bir mermerle değiştirdin yaşamını
Üstünde doğum ve ölüm tarihin yazıyor
Şu, yağmuru bardaktan içenlerin kentinde
Kimse sana ezan sesine uyanmayı öğretmedi
Şarapla abdest alırdı baban
Çavuş üzümleriyle tesbih çekerdi

Hüzünlü bile değilsin şimdi
Yalan mı, bıktın sınır boylarından
Kendine birkaç sıfat bul artık, yoruldun
Paltosunun kanatları denize yayılan
Bir adamın düşlerini bırak
Evlere akan ırmaklar gördün
Belki bütün küf kokuları bundan, belki bütün boğulmalar
Senin evin uçurumlar üstünde olsun

Dipte bir kahve telvesi gibi çöksün kalabalıklar
Falcılığın da yoktur ama
Ara sıra ne olur fincanı kapat
Gelecek güzel günlerden söz et
Belki şair bile olabilirsin
Ama önce kıblenin yönünü öğrenmelisin

Yakanda bir dünya haritası
Toplu iğnenin geçtiği yer yurdun
Tarih bir mezbahadır çocuğum
Kanı kendi içine akar
Çevre yasasına uyar
Sen daha böyle çok ölürsün
Tımarhanelere, mapushanelere, teneşirlere dolarsın
Adın bir kalır, iki kalır, üçüncüsünde
Altını kalın çizgiyle çekelim derken
Yırtılır gider kağıt

Nobraksin, diazem, nobrium
Günde üç öğün, her ölümde alınacak
Eczacılara yüzünü göster yeter
Kendini ve dünyayı dinleme
Uykuna dikkat et, bir de mevsim değişimlerine

Gülüşünün altına karbon kağıtları koymalısın
Çerçeveleyip asmalısın sonra
Galerilerde sergilendiğini düşün bir
Çünkü bir gülüşün tarihi
Çağımızla ters oranhlıdır

Bir kez de lirik olma
Alma başını avuçlarının arasına
Bıyık altından gülmeyi öğrenmelisin
Sen ki, hep taşlanarak yürümeyi seçtin
Ne olur sevgiline çiçek değil, baklava götür
Anladık acın kar yağışı, hüznün yağmur
Bedenin bir çöl gibi uzanır yatağında

Sende, tarih öncesi bütün konumlar
Hemen bir anı buluyor kendine
Bütün hayır derneklerine kayıtlısın
-Biliyorum, o hayır’ın sonuna ünlem koymayı unutmayacaksın
Hiçbir çizgi kesişmiyor yüzünde
ellerin bile bir kez olsun kavuşmadılar
Sonunda kendini de yalnız bıraktın

Kasabalara çekilmeyi düşünmekte haklısın
Ama kasabalar sana çekilsin bir de
Yollarda bir deniz gibi yürü bakalım
Bir de bunu dene
Kendi sesini nasılsa duyacaksın
O kentliler ki
Suflör kullanırlar bütün ilişkilerinde
Ya da ağızlarına bir silgi alarak konuşurlar

Oturduğun birahaneler, içtiğin sigaraların dumanından
Bir balon gibi havalanmaya kalksa da
Sen gözyüzüne baktığın zaman
Kuşlar yakıyorlar kanatlarını
Dünya alnına çarpıyor her sokağa çıkışında
Ağaçlar kökleriyle boğazına sarılıyor

Bir uzun ölüm şiiridir ömrün
Her sözcükte doğmak için davranan
Ben bütün saatleri kurmaktan yoruldum
Sen usanmadın mı yanında beşikler taşımaktan
Darağaçlarıru kesip biçersin her akşam
Boyalı, çıngıraklı bir beşik yaparsın sabaha kadar
O yine darağacına dönüşür hemen
Sallamaya kalkınca insanlar

Annen sana hiç masal anlatmadı mı
Küçük küçük elişi kağıtlarıyla gelir mutluluk
Anlara bölünmüş bir mozaik
Yanar söner ufkumuzda
Bana başı sonu olmayan bir şey söyle
Ya da sonsuzluğu yaşa artık

Yorgun musun, gökyüzüyle dargın mısın
Yumruğunu kaldırmaz oldun
Ne sularda adın kaldı, ne alanlarda sesin
Işıkla karanlığın çarpıştığı
Bir köşebaşıdır yüzün
Kulağının ardındaki uçurumu göstermez
Tarihin akışına karşı yürümekten
Kendi de dönüp bakmaz

Sokaklarında korsan ateşler yaktığın kentler
Şimdi yasal sularla yıkanıyor
Adına tarih dediğimiz o ırmak
Sabah akşam musluklardan akıyor
Küçük burjuvalar, küçük burjuvalar küçük
Kışın kömür bulamayınca
Sobalarında kitaplarını yakıyor
Al yüzünü ellerine çocuk
Avuçlarında izi kalıncaya kadar sık
İnsanın her hücresi bazan bir ayna oluyor
Ama sırı dökülmüş, ama kırık

Kulakların uğuldamasa
Kendi sesini duyacaksın
Ne diye bağırıyorsun
Hiçbir şey olamasan da
Psikanalizin tarihindeki bir yer alacaksın
Sen nereye gidersen elektrik şoku
Damarların bakır teli gibi
Çağını iletecek geceyarılarında
Mapushane, hmarhane ne umurun
Birinin bittiği yerde başlar öbürü

Geceyarısı yasin okunan sokaklardan geçtin
Kur’ an’ dan alıntı yapılan masalardan
Senin dinin dinsizlik
Peygamberler içinde bir kendini seçtin
Ne Muhammed, ne Darwin
Seninkisi densizlik
Burnunun dikine yürürken sırtından vurdu bıçak
Sana bayraklar getirecekler, hazırlan
Adın okununca yumrular havaya kalkacak
Yalan yalan yalan yalan
Niye söylenmesin?

Şeritli, sırmalı katiller çağı
İki yumruğu da havada olan yüzsüzlük
Nerede kullanılacağı bilinen inanç …
Benim derdim seninle çocuk
Bir ağacın son meyvası yüzünle
Bir ırmağın son damlası seninle
ve acınla, ki o da
Bu son kelimesine o kadar yabancı artık

Bütün tanrıların kapısında
Müşteri velinimetimdir, diye yazıyor
Prometheus çakmak reklamına çıkıyor televizyonda
Sen tanrıcılık oynuyorsun
Biraz da kulluğa çalış ve anla
emir komuta zinciri ile dönüyor şu dünya
Rubleyle ve dolarla
Bütün insanların kafası bir kumbara
Damlaya damaya gelir vergisi
Dökül saçıla indirimli sahşlar
Dünyadan iyihal kağıdını istiyorsun
İşkencecilerden sağlık raporu

Yoruldun bir yerlerde biliyor musun
Mutluluğun bir yorum sorunu olduğu bu dünyada
Ne demek surlarını tutmak mutsuzluğun?
Artık resimler yap, kitaplar çıkar, duvarlara yaz
Kimse seni asmaz, kesmez, tutuklamaz
Anla, tek yasal slogan olduğunu şunun:
Tek yol Ölüm! Tek Yol Ölüm!
TEK YOL ÖLÜM!
İyi ki doğdun çocuğum. İyi ki doğdun!

1984

Ahmet Erhan

Common phrases by theidioms.com