SONUN SONSUZLUĞU

1
Acı, bir ırmak gibi
Doluyor yüreğime
Bardaktan boşanırcasına ağlamak istiyorum
Beni arhk ne çiçekler,
Ne çocuklar kurtarır;
Ne de o her gün
Yinelenen doğum.
Fırtına ektim
Rüzgar biçtim şu dünyada.
Acı, tepeden tırnağa
Acı çekiyorum.
Ey, yüreğimden hep ölüme doğan İsa!
Haydi, yeniden çarmıha geril
Bu son ölümün olsun
Ve bir daha doğma!

2
Öldürmeyeceğim kendimi
Ama, keşke öldürseydi
Diyeceksin bana.
Öldürmeyeceğim kendimi
Ama, bir ağıt yakmak
Gelecek içinden;
Aklımı yakıyorum çünkü ben
Yaşanmış, yaşanacak
Bütün günlerimi.
İntihar diye bir şey
Yok bu dünyada.
Ölümle biten bir intihar yok.
Asıl intihar
Gün gün yaşamakta.
Öldürmeyeceğim kendimi
Ama, keşke öldürseydi
Diyeceksin bana.

3
Yüreğime bir tanım
Bulabilmek için
Yollara vurdum kendimi,
Dillere düştüm.
Ben hangi yalnızlığın tarihi,
Hangi umudun
Tarih öncesiyim?
Birbaşıma kalakalmışım uzak,
Uzak ufukların sonsuzluğunda
Kollarım ardına kadar
Dünyaya açık.
Ama yaşamımda ne bir esinti
Ne de bir
Yangın var artık.

4
Ey taşlar! Ey,
Karşımda susan dünya!
Ey, bütün ölümlerime
Gebe kalan deniz!
Yağmurun bile
İzi kalır toprakta.
Havada çiçeğin kokusu
Yel vurdukça tüter.
Değil mi ki
Ufuk çizgilerinin bile
Bir sının var
Değil mi ki
Artık ne topraklar, ne sular
Beni sarıp sarmalayacak.
Gitsem, kendime
Gideceğim bundan böyle;
Kalsam, bir uçurum
Kendi derinliğiyle dolacak.
Yaşamı da, ölümü de
Tutmayacak yüzüm benim
Yüzüm benim, yüzüm benim
Dalacak bir yol gibi
Kendi çizgilerine –
Kim bilir nereye?

5
Bütün kapıların
Dışına kovuldum.
Taşlandım kahve masalarında.
Şimdi ben, ıslak bir toprağın
Tüten buğusuyum;
Kendine bakan bir aynayım
Ben bu dünyada.
Bütün kapıların
Dışına kovuldum.
Yüreğim, kurtarılmış bir
Bölgedir şimdi.
Yaşamak eğer
Gerçekten bir savaşsa,
Kalkana ve mızrağa
Çevirdim de dilimi
Omuzlarımdaki
Apoletlerden oldum.

6
Her denizin bir kıyısı,
Her insanın
Bir boyutu varmış.
Ölüm araya girmeye görsün
Bütün hücrelerini
Bir kapıya döndürüp beklesen de
Açan olmazmış
Gel ey
Yalnızlığım benim!
Açıp da solmayan gülüm!
Doldurdum bir vazoyu seninle
Suyunu yeniledim,
Kokunu öptüm.

7
Beynimle yüreğimin
Arasında ırmaklar akar
Her sabah
Boğulurcasına uyanmam bundandır.
Azraili yoldaş bilip,
Yeniden doğanım ben.
Her susayışım çöl,
Her boğuntum
Çağlayanlar boyuncadır.
Çırpınsam da çıkamam
Kendi eksenimden.

8
Çiçeksiz bir dal gibiyim
Susuz ırmak yatağı …
Varlığım soyutlandı
Bütün anlamlarından.
Gün gelir çekip giderim
Avuçlarıma alıp da aklımı
Çığlık çığlığa
Bu sokaklardan.

9
Yüreğimi dünyaya karşı
Bir kalkan bilirken
Son burcu da çökertildi
İçimde bir kalenin.
Aklımın ovalarını yeniden
Ölçüp biçmem gerekiyor şimdi
Kimsesiz ve dingin.
Bu sorular tufanında
Tutunacak dalım değil,
Bir tek yaprağım bile kalmadı sanki.
Ne bir kıpırh var havada
Ne de sularda
Yeniden doğuşların cenini.

10
Dünya kendine döner
Ben kendime dönerim.
Aklın dizginlerini çözdüm,
Yüreğin köprülerini athm
Savaşlara girdim
Yenik, umarsız
Bana bir yara kaldı
Bir de yaşama isteği
Belli belirsiz.

11
Bir şiire başlamadan önce
Noktayı koymayı öğrendim;
Yeni başlamış bir şeyi
Yitirilmiş görmeyi…
Tufanlar da istemiyorum artık
Bir dünya kuruyorum kendime
Devinimsiz, duruk.
Aklımı da kovuyorum cennetlerimden
Yüreğimi de şimdi.
Günışığıdır beni kör eden
Yağmurlardır yaralayan
Ve eve döner gibi yapıp,
Kendime döndüğüm her akşam
Anladım, yüreğimde doldurulmamış
Uçurumlar olduğunu.
Karşılıksız sorular göveriyordu
Aklımın geniş ovalarında.
İşte, bir zamanlar
Denize kavuşan ırmak
Şimdi gerisin geri dönüyor
Kaynağına.

12
Yalazlanıyor deniz
Önce usul usul
Sonra gürül gürül…
Uçurumlar açılıyor derin,
Dağlar yükseliyor yüce.
Oturmuşum bir kayanın üstüne
Akdeniz’e bakıyorum
Kendime bakar gibi
Mavi bir aynadaki gençliğime …
Ne söyledim, ne yazdımsa bu dünyada
Ne yitirdim, ne buldumsa
Bir derin iç çekişin
Bağrında eridi.
Bütün nesneler tek bir ses olarak
Bağırıyor bana:

  • Bitti arbk,
    Artık her şey bitti!

13
Ardımda kalan
bütün köprüleri bir bir yakhm
Geri dönemem artık
Namludan çıktı kurşun.
Ne çok yürüdüm şu dünyada
Ne kadar az yol aldım
Acının alfabesindeyim daha.
Geri dönemem artık
Bir çizgi gibi uzar giderim
Anlamsız, kimsesiz
Ve soluk.

14
Aamı
Anlamıyor musun yüzümden?
Yüreğimi yansıtan
Bir aynaya döndü.
Aklımdan
Azat oldu da dilim
Yaşamın arkasından konuşarak
Özgürlüğünü kanıtlıyor şimdi.
Acımı
Anlamıyor musun yüzümden?
Bir kez olsun duy beni
Sözcükler
Araya girmeden!

15
Bir gün gelir de
Ölüme yenilirsem eğer
-Yenileceğim demiyorum
Yenilirsem eğer –
Deyin ki, erlerindendi
Eşit olmayan bir savaşın
Kılıcı sözcüklerdi,
Kalkanı sevgiler…

16
Dağlar sesimi tutar
Dağılıp, parçalar ovalar
Acılar niye benim
Üstüme kanat gerer?
Ne dünya kadar yaşım
Ne göklerden akranım var
Hüküm niye hep ölümüm?
Urganlar da kendini boğar
Göreceksiniz bir gün
Bütün uçurumları böler
Köprüleri sevginin.

17
Kendi rengini yadsıyan
Bir bayrak gibi
Dürüp, katlıyorum yüreğimi.
Ne kaldı konuşacak,
Ne vardı ki?
Yücelerde seyrettim
Uzun bir zaman;
Gönderlere çekildim
Ve anladım ki ,
Doruktur asıl uçurum
Odur insanı boğan.

18
Ben mi yanıldım,
Yoksa dünya mı bilmem?
Bir yerlerde tökezledim
Ama düştüm diyemem.
Yağmur boğulmaktan söz eder şimdi bana
Güneş çekip gitmekten.
Beni kurtarmak için
Pamuk iplikleri uzanır
Uçurumlanma …
Sevgili dünya,
Ne petekle balım kaldı,
Ne derilecek çiçeğim
Salıver arlık beni
Kopar dizginlerimden!

19
Gün akşama kavuşur
Dünyadan el ayak çekilir
Bütün görüntülerimi yitiririm birden.
Aynalara baka baka
Unuturum yüzümü.
Her şiirde biraz daha
Koparım sözcüklerden.
Gün akşama kavuşur
Kapılar sürgülenir
Evler mezar taşıdır arlık
Sokaklar teneşir …
Ey yankısız ses!
Ey devinimsiz tufan!

20
Uzun dinginliklerden
Sonra gelen fırtına
Taş taş üstünde koymamaya yeminli
Dönüp dolaşıp geldiğim
Bu kör noktada
Kırılıyor gülüşüm
Bir bardak gibi.
Ölüm kapıyı çalınca
Söylenmedik bir sözüm kalmayacak
Ve bu dünyada
Tepeden tırnağa yürek olmasını bilenler
Hep selden kaçarken
Tufana kapılacak
Batacak sulara yüzüm
Batacak sulara yüzün
Ağır bir taş gibi
Gömülüp susacak…

21
Yağmurun ardından
Kar geliyor;
Onun ardından sel…
Bir şeyleri tamamlamadan
Ölmek bana
Zor geliyor.
Bu şiir nerde biter
Gece güne ulanırken?
Çiçek tohum olur döner,
Su denize kavuşurken,
Yaşamın sonunda mı,
Başında mıyım bilmem?
Beni kim düşünür bu irinler dünyasında?
Herkes kendi yüreğini deşip,
Derin kuyular açarken
Sinmek, saklanmak için
Karanlıklarına.
Gülün ardından
Diken geliyor;
Sütün ardından irin…
Bir şeyleri bitirmeden
Ölmek bana

22
Sonun sonsuzluğundayım
Ufkun çok ötesinde.
Geçip giderim dünyanızdan
Bir yıldız gibi akarım
Yanarım kendimce.
Ok çıkınca yaydan
Artık beni aramayın
Ne mezar taşı dikin
Ne diriltin söylevlerle.
Ok çıkınca yaydan
Saplanacak bir yerler
Bulurum elbet
Gücümün yettiğince…

23
Bir kalenin
Ele geçirilemeyen
Son burcuyum ben;
Yeryüzünden silinmiş ırkların
Tek temsilcisi …
Ne söyledimse yele söyledim,
Sanki ne yazdımsa buza
Taşlandım adımbaşı
Taşlandıkça konuştum.
Ben acının dallarıysam
Yeryüzüydü gövdesi
Ben bir ırmaksam
Yaşam denizdi…
Bekleyen görecek.
Yanan sular,
Boğulan topraklar bana tanık.
Ben susarsam
Taşlar konuşacak artık.

24
Yağmurlar yağacak uzun
Yağmurlar ince
Dünya, bir alıcı kuş gibi
Üstüme çökünce
Ne bir sözcük kalacak,
Ne de bir çığlık. ..
Yine de gülsün isterim
Şu pencerelerde
Sokağı seyreden çocuk;
Gülsün artık!

25
Umut, o arslanın
Ağzında değil,
Midesindeyken şimdi
Gülümseyerek seyrediyorum
Tarihin sofralarında
Onu çiğneyenleri.
Varın taşlayın beni!
Yaralarım övüncümdür
Bu dünyadan olduğuma
Yaşadığıma dair.
Umutsuzluğun umudundayım
Karanlığın ışığında
Öyle derin, öyle yoğun
Uçurumların doruğundayım.
Varsın bir yanıt
Bulmasın sorularım;
Yalnızca soru sormaya
Bile razıyım…

26
Kişisel alacakaranlığın
Cephelerindeyim.
Yaralarım bedenimi yırtarcasına fırlıyor.
Geride kalan
Yalnızca kan ve irin…

27
Sabaha yakın görülen düşlerde
Bilinci körelten
Bir karabasan yoğunluğu,
Biraz da aa vardır.
Güneşin alhnda kararan şeyden
Korkun, derim ben
Kül alhnda yanan kordan …
Ve ışık, uzun bir karanlığın
Ardından gelirse eğer
Asıl anlamını bulur.

28
Güneşin öte yüzünü gördüm
O sonsuz karanlığı …
Doğadaki her şeyin
İkinci adı yalnızlıktı,
Ölümdü, suskunluktu.
Bir çiçek ki, taşırmış
İçinde hep solgunluğu,
Suyun akışında bir
Boğulma korkusu varmış
Yanan topraktan
Yükselen buğu…
Güneşin öte yüzünü gördüm
Ki, orada her şey
Önce kendini yadsıyordu.

29
Belki kendini boğan
Biri değilim
Yağmur, ne biliyorsun?
Belki bir beklediğim var yaşamdan.
Bir bardak mıyım sanki
Kendiyle dolup taşan?
Belki bir sıcaklık
Kaldı bir yerlerimde
Güneş, ne biliyorsun?
Belki gecelerimizden sızan bir ışık. ..
Bir kum saati miyim?
Boşalıp kaldım mı artık?
Belki açacak
Bir şeylerim vardır
Çiçek, ne biliyorsun?
Belki konuşacak birkaç söz kalmıştır
Bir gün karşıma çıkacak olanla
Geçmişe, geleceğe dair…

30
Akdeniz susuyor.
Susuyor turuncu. Susuyor yeşil.
Bir yaşam ki nasıl
Ancak kendiyle tanımlanır;
Bir insan ki nerede
Artık her şeye razıdır
Orada dursun dünya!
Ölü deniz,
Güneşli, puslu deniz
Sularını rahim, taşlarını cenin
Kıldığın çağlardan kalmış
Bir gülümsemeydim bir zamanlar
Belli belirsiz …
Cebimde kelebek ölüleri,
Ağzımda tütün kokusu
Turuncu sokaklardan denize uçan
Soluk bir gölgeydim
Dalgın ve kimsesiz …
Köşkerin kızının
Memelerine dolan iyot kokusunda,
Gülüşünde bir işçinin
Bir payım vardı
Hiç kuşkusuz…
Akdeniz susuyor.
Yaralı bir balık gibi;
Çağın zıpkınlarıyla delik deşik.
Akdeniz susuyor.
Suları kirli şimdi,
Mavisi soluk…

31
Beni doğuracak rahim,
Beni sallayacak beşik yok!
Dünyaya düştü yolum
Bir görümlük
Konuk geldim.
Tek bir soru sordum
Bin yanıt aldım;
Ama hiçbirine bende yanıt yok!
Uçurumlara itildim,
Doruklara çekildim.
Çaprazlama çiçekler astım da göğsüme
Şaire çıktı adım.
Dinsiz bir peygamberim şimdi
Ateş olsam bir kendimi yakarım.
Kendi karanlığından korkan
Bir geceyim ben,
Kendi sınırlarına düşman
Bir ülke;
Kuşablmış, yorgun …
Ey dünyalıklar, ey tarihçiler!
Oysa hepsi topu topu iki kelime:
Yaşadım ve öldüm.

32
Bu şiir burda biter
Yaşam benimle bitmiyor
Umutsuz değil, umarsızım şu anda
Ne çiçeklerde payım var,
Ne şu suskun taşlarda…
Acıdan kurtulmaya yeltendiğim zamanlar
Acı olduğumu anladım
Dünya bunu bilmiyor…
Ben insanlığın çocukluğuyum
Ve yaşlılığıyım sırasında.
Bu şiir hurda biter
Hiçbir dayanak bulmadan
Doğanın avuntusu nedir?
Gece günle tanımlanırken?
Işığın kaynağında hep
Bir karanlığın donduğu
Bilmem nasıl kanıtlanır?
Y ıllar yılı sorulara yaslanıp
Yaşarken ölüme doğdum ben
Hiç kimseyi öldüremem
Kendimi bile artık.
Bu şiir burda biter
Nasılsa anlaşılmaz
Çünkü bir sese, yankısından başka
Kulak veren çıkmaz
-Çoktan biliyorum bunu…
Karanlıkta gülümsüyorum son kez
Böyle anımsa beni…

1981-82

Ahmet Erhan

Common phrases by theidioms.com