AĞIT

Yerde sürüklenen ölü, gazetede bir resim
Bir tufandan artakalmış kırık bir tahta parçası gibi
Enkazımın son anısı batık bir geminin
Sönmüş bir sigara, rüzgarın savurduğu
Bir şiirdeki gereksiz bir ayrıntı
Suda kaydırılan taş kadar unutulmaya yatkın
Bir çığlık olarak dağılsa da halkaları
Varamayacak artık hiçbir kıyıya

Yakarsam dünyaya ağıt yakarım
Bunun için en son sana

Bedenin bir suya dönüşüyor şimdi
Bir kaynak fışkırıyor yattığın topraktan
Testileriyle geliyor gelinlik kızlar
Zeytin ağaçları köklerini sana doğru uzatıyor
Mermerin üstündeki tarihi kuşlar
Kanatlarını denize batırarak gökyüzüne yazıyor
Adın yok artık, yaşadığın ve öldüğün yer bilinmiyor

Ölümün anlamını değiştirdin sen
Genişlettin, büyüttün aklımda
Hiçbir yaşamın sözcüklere sığmaması bundan
Önceydi, çok önceydi
Hep duraklarda bekleyip duran
Bir kadın da olabilirdi ölüm
Omuzuna dökülen saçlarını her arkaya atışında
Yalnızlığına kanat takmış gibi olurdu birden
Yalnızlık ve kanat… ne saçma

Ya da duyulan bir silah sesi geceyarılarında
Çığlıklar atarak silkinmesi ağaçların
Çok anlattım, tarihin içini çektigi yerlerde
Soluğunun kesildiğini kuşağımın
Şimdi yanıldık demek bile – ne garip
Bir suç gibi geliyor bana

Senin için bir yaşam kurabilirim ancak
Nicedir inceldi sözlüklerimiz
Birahanelerde konuşuyoruz dünya haberlerini
Sana da bir öykü bulup buluşturduk
Huysuz bir baba, uysal bir anne
Pencere arkalarında örgü ören kızlar
Bir taşra kasabasında geçen çocukluk
Sonra büyük kent, gazeteler, kitaplar
Delişmen, vurucu bir öğrencilik…

Bedenindi onların karşısında
Öyle suçsuz ve dimdik- gez, göz, arpacık.

Yerde sürüklenen ölü, gazetede bir resim
ilkokula yeni başlayan bir çocuğun çizdiği
Türkiye haritası gibi uzanmış boylu boyunca
Gökyüzünü örtüyor havada kalan eli
Hiç güneş doğmayacak bunun için
Yağmur yağmayacak, ekinler kuruyacak
Kuşlar toprak basacak kanatlarına

Yakarsam dünyaya ağıt yakarım
Bunun için, belki en son sana

Umudun son burcuydun sen
Bu yüzden beyaz bir bayrak çekti dünya
Doğadaki bütün nesneler renklerini yitirdi
Seninle en son kozunu kullandı insanlık
Sevgiden, barıştan, mutluluktan yana …
Ölümün kimsenin kabullenmediği bir akraba gibi
Yaşlı. elleri titreyen bir konuk
Özür dileyen gözlerle bakan ev sahiplerine
Ya da eşiklerde uyuyan bir dilenci
Boynundaki levhada yoksulluğu değil
Beni unutmayın, diye yazılı
Ölümün seksen yıllık çeyizi bir ninenin
Saklanan naftalinli sandıklarda

Bütün ölülerin damarları
Birbirine bağlıdır toprak altında
Dünyanın boşluğa kaymasını önleyen köklerdir onlar
Bu gün, altını çizdiğim şu saatte
Senin yaşında bütün insanlar
Yüzlerde senin ölümden önceki son duruşun
O an bir martı kanat çırparak uzaklaşmıştı sanırım
Ya da bir dalın kıpırdanışına
Takılıp kalmış olabilir bakışın
Bu çağda açık giden bütün gözlerin
Buluştuğu bir ayna vardır nasılsa

Yakarsam dünyaya ağıt yakarım
Bunun için, belki en son sana

Sen, köstebeklerle delik deşik olmuş
Ayrıkotlarının, dikenlerin bürüdüğü bir bahçede
Solmuş bir tek yaprağı diriltmek için
Yaşamını verdin, ki o sıralarda herkes
Taş dolduruyordu kuyuların içine
Bir zamanlar parmakizleriyle dolu bütün nesnelerin
Listesini çıkararak yakıp yıkıyordu
Günlerce dumanlar tüttü üstünde kentlerimizin
Bu çağdaş tütsülerimizle avunduk
Uçurumlarla değiştik adres defterlerimizi…
Ve sen öldün, unutuldun
Bütün unutulanlar gibi unutkansın şimdi

Ne söyleyebiliriz yarın bir taş konuşmak isterse?
Bir portakal ağacı saçını başını yolarak
Yollara düşerse birden?
Çiçekler ölülerin yüreklerinde büyür
Toprak öyle çok ölüyle dolar ve
Deniz, bir ölü yıkayıcısı olarak vurursa kıyılara?
Fundalıkların dibinde biriken kireç
Suların saçlarındaki yakamoz duvak
Sorarsa, sorarsa yineleyerek: Neden?
Benim ne işim vardı, insanların tarihinde?

Yerde sürüklenen ölü, gazetede bir resim
Çiçekler götürüyoruz sevgililerimize
Senin yattığın topraktan koparılmış
Bir yaz günü, geceyarısı uyanıp
Bir bardak su içiyoruz musluktan
O su, senin damarlarından geçerek gelmiş
Kimse düşünmüyor beyninle yüreğinin
Arasında durduğunu dünyanın ekseninin…
İşte o zaman bir suç çağrışımı oluyor yaşamak
Dünya özür dileyecek senden bir gün
Biliyorum, tarih orda başlayacak…

Yere sürüklenen ölü, göğe kıvrılan bıçak
Yüzün, dünyaya yakılan ağıtların önsözü olacak…
1984

Ahmet Erhan

Common phrases by theidioms.com